KANAL İSTANBUL, JEOPOLİTİK VE GÜVENLİK
Kanal İstanbul projesi ülke gündemini meşgul ediyor. Ülkenin çözüm bekleyen pek çok sorunu varken kanal projesinin gündeme gelmesi ve tartışılması muhalefete göre gündemi değiştirmeye yönelik bir “manipülasyon” iktidara göre ise bir “stratejik kalkınma hamlesi”.
Elbette herkes her konuda yorum yapabilir ancak yapılan yorumların da “kahvehane sohbetinin” ötesinde olması gereklidir. Her projenin bir fizibilitesi olmalıdır. Hükümet kanadı ihaleyi yapacağız, kazmayı vuracağız diyor ama şu vakte kadar ortaya konulan tek fizibilite raporu ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporu oldu. Bu yüzden projenin henüz olgunlaşmadığını ve tartışmaya açık olduğunu görüyoruz. Çok tartışılır olmasının sebebi de bu olsa gerek. İşte bu sebeple; konunun uzmanlarına halkı aydınlatma sorumluluğu düşmektedir.
Bu yazıda Kanal İstanbul konusunu uzmanı olduğum jeopolitik ve güvenlik açılarından değerlendireceğim. Kanal İstanbul’un askeri açıdan bir güvenlik riski oluşturup oluşturmayacağı konusundaki kişisel düşüncelerimi başlıklar halinde sizlerle paylaşacağım.
SAVUNMA HAREKÂTI
Askeri coğrafya açısından ada kıyılarının tamamını “dış bükey” arazi olarak değerlendirebiliriz. Adalar savunma açısından uygun araziler olarak değerlendirilir. Kanal İstanbul’un oluşturacağı bir adaya karşı yapılacak harekâtın da Kıbrıs’ta olduğu gibi Kara, Hava ve Deniz unsurlarının ortaklaşa icra edeceği müşterek bir harekât olması zorunludur. Müşterek harekât karmaşıktır, koordine gerektirir. Bu hususu bir savunma avantajı olarak görebiliriz. Ancak yaratılacak ada Kıbrıs gibi denizaşırı bir ada değildir. Kanal İstanbul’un adası Batı-Doğu mihverinde Trakya yönünden gelecek geniş kapsamlı bir taarruzi harekât için harp sahasının (theatre of operations) bütünlüğünü bozacak coğrafya özelliklerine sahip değildir.
Ada savunmaları; adanın dışarısıyla ilişki sağlayan hatların tamamının kesilip (muhasara) suyun ötesinden, anakaradan destek alamamaları halinde sıkıntılı olur. Eldeki verilere göre Kanal İstanbul’un suyun ötesi ile ilişkisini düşman 8+3 köprü, 11 isabetli füze ile kolaylıkla kesebilir. Bu ciddi bir risk unsurudur.
TAARRUZ HAREKÂTI
Mahdut yani kısıtlı geçiş imkânı olduğu için Batı’ya karşı yapılacak taarruzi harekât için kullanacağınız askeri birlikleri ada içerisinde konuşlandıramazsınız. Ama bir harp durumunda ada içerisinde savunma için sabit kuvvetler de bulundurmak zorundasınız. Anlamı şu; Batı istikametinde bir taarruz icra edilirse, harekatınız taarruzi de olsa, adada savunma için illa ki ilave kuvvet bulundurmalısınız. Adada bulunan kuvvetlerin ise taarruzu desteklemesi zordur. Bu durum harp prensiplerinden kuvvet tasarrufu prensibine aykırılık teşkil etmektedir.
STARTEJİK HEDEF
İstanbul batısında oluşacak ada yaklaşık 1600 kilometrekarelik bir alan oluşturacak ve 8 milyon nüfus barındıracaktır. Kilometrekareye 5000 kişi düşecektir. Büyüklüğüne göre neredeyse dünyada nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu alan dersek yanılmış olmayız. Burada yerleşecek nitelikli nüfusun yaratacağı katmadeğer Türkiye için hatırı sayılır bir tutarda olacaktır. Ada içerisinde pek çok sanayi tesisinin de olduğu bilinmektedir. Ülkenin zenginliğinin önemli bir kısmını barındıracak ve stratejik hedef olabilecek bir ada yaratmak jeopolitik anlamda risklidir. Böyle bir ada coğrafyasının bilinenlerden farklı bir jeopolitik anlayışla ve güvenlik konsepti ile yorumlanması gerekmektedir.
DOĞAL AFETLERDE MÜDAHALE
Doğal afetlerde askeri birlikler hem güvenlik sağlamak hem de arama kurtarma için aktif olarak kullanılmaktadır. Kanal İstanbul’un özellikle güney kısmı 1. derecede deprem bölgesidir. Adada konuşlu askeri birliklerin kendisi doğal afete maruz kalacağından ilk müdahalenin mutlaka ada dışındaki askeri birliklerden gelmesi gerekmektedir. Doğal afetlerde ilk 24 saat içerisinde müdahale önemlidir. Yine geçiş kısıtlı olduğundan ada dışından gelecek birliklerin ada içerisindeki doğal afet alanlarına ilk müdahalede geç kalabileceği değerlendirilmektedir.
JEOPOLİTİK COĞRAFİ BÜTÜNLÜK
Benim kişisel değerlendirmemde ise Kanal İstanbul ile ortaya çıkabilecek asıl önemli risk coğrafya ile ilgilidir. Ben bu riski “coğrafyayı bozmak” olarak tanımlıyorum. Tarihsel süreçte; bin yıllar süren egemenlik mücadeleleri yaşanmıştır. Nihayetinde günümüzde pek çok ülkenin sınırlarının coğrafi bir bütünlüğe ulaşmıştır. Ülkelerin sınırları genellikle denizler, akarsular, sıradağlar, geçitler gibi doğal engellerle çevrilmiştir. Trakya’da bu doğal engel Yunanistan ve Bulgaristan sınırımızı oluşturan Meriç Nehri’dir. Kanal İstanbul ile Trakya bölgesinin coğrafi bütünlüğünü adeta kendi elimizle bozmaktayız. Meriç hattını geri çekip yeni bir doğal sınır yaratıyoruz. Meriç nehrini düşünün, Midye-Enez hattını düşünün, yani doğal sınır hattımızı yaklaşık 300 kilometre geri çekiyoruz. Bu husus elbette birilerinin iştahını kabartacaktır.
Güneyimizde Irak ve Suriye sınırlarımızda bu bütünlüğü Sykes-Picot’la kaybetmiştik. Hep birlikte yaşayarak görüyoruz ki doğal olmayan sınırlar 100 yıl sonra bile sorun yaratmaktadır. Kanal İstanbul Trakya’yı anakaradan ayırmakta, izole etmekte ve Türkiye’nin coğrafi bütünlüğünü bozmaktadır. Lozan’da sınırı Meriç nehrinin doğusuna çekmiş ve Batı Trakya ile coğrafi bütünlüğümüzü kaybettik, şimdi doğal sınırımızı daha da doğuya çekiyoruz. 100 yıl sonra Trakya’da demografik değişimler yaşanmayacağını kim garanti edebilir?
Kaldı ki Trakya’da büyük doğalgaz rezervi bulunduğu yıllardır söylenmektedir. Hâlihazırda Türkiye’de en verimli tarımın yapıldığı mümbit Trakya topraklarını İstanbul ve Anadolu anakarasından uzakta tutamayız. Burada ilginç bir hatırlatma yapacağım; 1913 yılında Balkan Harbinde Osmanlı Devleti yenilip Trakya’dan çekilince oradaki halk bölgenin Yunanlılara ve Bulgarlara bırakılmasına engel olmak maksadıyla Trakya Paşaeli Cumhuriyetini kurmuştu. İşgallerle bölgenin coğrafi bütünlüğü bozulunca bölgedeki yerli halk İstanbul ve Anadolu ile sosyolojik bütünlük içerisinde bir araya gelmeye çalışmıştır.
Özetleyecek olursak; Kanal İstanbul ile İstanbul’un batısında yaratılacak bir ada parçası jeopolitik ve güvenlik riskleri barındırmaktadır;
1. Yaratılacak adanın desteksiz bırakılması ve izole edilmesi çok kolaydır.
2. Savunma için adada ilave kuvvet gerektirir.
3. Adadaki birlikler taarruzi harekâtı kolaylıkla destekleyemez.
4. Stratejik hedef oluşturur, kaybı ya da zarar verilmesi halinde telafisi zor durumlar yaratır.
5. Doğal afet durumunda içerden kontrol edilemez duruma gelir, dış müdahale zordur.
6. Coğrafi bütünlüğü bozar, Trakya’yı anakaradan ayırır.
Hocam konunun bir de sizin gözünüzden değerlendirilmesi bu aşamada çok önemli.Bizlere anlatılan hep masal ama işin gerçeği aynen böyle. Emeğinize sağlık.
Tebrikler kardeşim ????????????????♂️
Mükemmel bir yorum tebrikler