13 MART
Her yıl 13 Mart günü Harbiye’de bir tören yapılır. Öğrenciler büyük bir anfide toplanır, sırasıyla numaralar okunur, yoklama alınır.
1280! Cevap gelir; burada!1281! Cevap gelir; burada!
1282! Cevap gelir; burada! Ve o numara okunduğunda Harbiyeliler hep birlikte ayağa kalkıp haykırarak cevaplar. 1283! Gür bir sesle cevap gelir: İÇİMİZDE!
13 Mart 1899 onsekiz yaşındaki genç Mustafa Kemal’in Harp Okuluna giriş tarihidir. 1283 ise öğrenci Mustafa Kemal’in Harbiye’deki apolet numarasıdır. Bu yüzden Harp Okulunda 1283 numarası kimseye verilmez, atlanır. O vakitler Harp Okulu İstanbul’da şimdi Harbiye diye bildiğimiz semttedir. Manastır Askeri İdadisini bitiren Mustafa Kemal subaylık mesleği için Harbiye’ye gelip eğitim görmüştür. Her Harbiyeli 13 Mart gününü bilir ve Mustafa Kemal Atatürk ile aynı okulda okumanın gururunu hisseder.
Törenler, semboller elbette hatırlamak için önemlidir ama mühim olan o gün neyi hatırladığımızı bilmek ve düşünmektir.
Şimdi birlikte o tarihlere gidelim. Yıl 1899, Osmanlı Devletini Sultan II. Abdülhamid yönetiyor. Çoğu kişi onu dizilerden tanıyor. Doğrusuyla yanlışıyla 33 yıl süreyle devletin başında bulunmuş. Eleştiren de var, öven de.
O günlerde Fransız İhtilalinin etkisiyle monarşiler çatırdamaya başlamış, özgürlük rüzgarları Batıdan sert esiyor. Osmanlı Devletinde özgürlük, adalet, eşitlik isteyenler yurtdışında örgütleniyorlar ama ülkedeki aydın kesimlerle de iletişim halindeler. Sultan bu rüzgarların farkında ve tahtını (kimilerine göre ülkeyi) koruyabilmek için kendisine muhalif olanlara karşı otoriter, sert bir baskı uyguluyor. Nihayetinde Abdülhamid istekli olmasa da yetkilerini devrediyor, Birinci Meşrutiyet süreci yaşanıyor. 1876’da Meclisi Mebusan açılıyor, ilk Anayasamız diyebileceğimiz Kanuni Esasi yürürlüğe giriyor.
Fazla sürmüyor bu dönem, Sultan bir bahaneyle kapatıyor Meclisi. Hapisler, sürgünler başlıyor, gözaltılar var, sansür var, artan bir toplumsal baskı var. Padişaha muhalif olmak en büyük suç olarak tanımlanıyor. Tarihimizde bu döneme istibdat dönemi diyoruz. Elbette eşzamanlı olarak Meşrutiyet yanlısı muhalif hareketler de güçleniyor. Fikri geçmişi Jön Türklere dayanan muhalif hareket İttihat ve Terakki’ye dönüşüyor. Gizli oluşumlar bunlar, yakalananlar hapse giriyor. Sultan Abdülhamid sadece baskıyla bu sürecin önüne geçemeyeceğini biliyor, çünkü kendisi de bir taraftan gözucuyla Batıyı takip ediyor. Bir kurumsallaşma çabasına giriyor. Sınırsız yetkilerini devretmekte, temel hak ve özgürlükleri tanıma konusunda nazlı davranan Sultan özellikle eğitim kurumlarının modernleşmesi yolunda ciddi adımlar atıyor. Tıbbiye’de, Harbiye’de Batının eğitim kurumları örnek alınarak sistem değişiklikleri yaşanıyor. Öğrencilere yabancı dil öğretiliyor. Bir anlamda reform hareketleri bunlar.
İşte genç Mustafa Kemal İstanbul’a Harbiye’ye geldiğinde bu istibdat ortamıyla tanışıyor. Harbiyeli öğrenciler arasında da özgürlükçü akımlar pek çok taraftar buluyor. Harbiyeliler okuyor, araştırıyor, sorguluyor. Kimileri gizli örgütlere üye olmuşlar, orada mücadele veriyor. Namık Kemal, Tevfik Fikret gözde şairler, motive ediyor Harbiyelileri. Baskılara karşı çıkıyorlar. Rousseau okuyorlar, tartışıyorlar. İlginç olaylar da yaşanıyor Harbiye’de; okul çıkışında öğrenciler dağılmadan önce alışılageldik şekilde “Padişahım Çok Yaşa” diye bağırıyorlar ama bir keresinde “Milletimiz Çok Yaşa” diye bağırmaları yüzünden soruşturmaya uğruyorlar, hapse girenler, okuldan atılanlar oluyor.
Size Mustafa Kemal’in Harbiye dönemi ile ilgili bir kesit sundum ama büyük resimde farklı şeyler var. İngilizler, Ruslar aralarında gizlice anlaşmalar yapıyorlar. Hasta adam yani Osmanlı sorununu dolayısıyla Şark sorununu kökten çözmek istiyorlar. Bu anlaşmaların hayata geçirilişinin en somut örnekleri Mondros’tur, Sevr’dir. Bu son döneminde Osmanlı Devletinin gücü yok. Balkan Savaşı gibi travma sayılabilecek büyük bir askeri başarısızlık yaşanmış. Dönem de buna müsait. 1910 ile 1920 arasında büyük savaş dönemi dahil Avrupa’nın dört büyük imparatorluğu; Alman, Rus, Avusturya Macaristan, Osmanlı imparatorlukları birbiri ardına yıkılıyor, haritalar yeniden çiziliyor.
İşte bahsettiğimiz bu siyasi değişim döneminin Harbiyelileri cephelerde, savaş meydanlarında olgunlaşıyor. Dertleri “millet”, ortak paydaları “vatan”. Her biri değişik çözümler düşünüyor. Ancak en makul çözüm Anadolu’da yeni bir devlet kurmak. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu amaç doğrultusunda hareket ediyorlar. Enver Paşa gibi farklı düşünenler de var ama onlar gerçekçilikten uzak kalıyorlar. Neticede genç Mustafa Kemal’in Harbiye’den itibaren kafa yorduğu Anadolu’da çağdaş, bağımsız, milli bir Türk Devleti kuruluyor.
Atatürk’ün zihin haritasında Napolyon, Bismarck, Rousseau, Ziya Gökalp önemli yer tutuyor. Atatürk olaylara ve dönemine, Napolyon gibi yenilikçi, Bismarck gibi bütünleştirici, Rousseau gibi özgürlükçü ve Gökalp gibi milliyetçi açılardan bakabiliyor. İşte Atatürk’ün bu bakış açısını kazandığı temel eğitim kurumu Harbiye’dir. Mustafa Kemal daha o genç yaşlarında Harbiye’de öğrendiği Fransızcası ile Batılı yazarları orijinal kitaplardan okuyabiliyor. Notlar alıyor. Hayatı boyunca 4 bine yakın kitap okuduğu söyleniyor. Birçoğunu not alarak, altını çizerek okuyor. 57 yıllık yaşamını göz önüne alırsak, savaş meydanlarında dahi kitap okuduğu sonucunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Atatürk’ün bir asker, bir devrimci, bir devlet adamı olmasının yanı sıra ciddi bir entelektüel olduğunu görebiliyoruz.
Yazımı bugünün anısına, Mustafa Kemal Atatürk’le aynı okulda okumanın gurunu bir kez daha yaşayarak Harbiye marşının ilk kıtasıyla bitiriyorum.
Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfâdıyız
Tufanları gösteren tarihlerin yâdıyız
Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti
Cehennemler kudursa ölmez nigâhbanıyız…
*ahfâd: Evlat, oğul
*yâd: Hatıra
*nigâhban: Bekçi, gözcü
Çok güzel ve akıcı bir yazı... Tebrikler Eşref kardeşim....
Mustafa Kemal ile devre arkadaşı olmasa da düşüncelerini ve ideallerini yakalayabilmiş bir yazar devre arkadaşım var. Eşref Özdemir
Müthiş bir özet. Bravo.
Yüreğine sağlık kardeşim.
Aydınlatıcı,etkili ve samimi bir yazı olmuş Eşref Hocam
Güzel bir yazı olmuş Eşref bey. Emeğinize sağlık.
Muhteşem bir yazı olmuş, kaleminize sağlık Eşref Bey.
Eşref ağzına sağlık çok güzel özetlemişsin.
???????????????? Kardeşim yine çok güzel olmuş ????
Milletimizin belki de en köklü kurumları olan askeri okulların son dönemde kapatılması ve yeniden organize edilmesi korkarım ilerde hayıflandığımız noktalardan birisi olacak. Güçlü devlet kurumları ve yüzyıllara dayanan geçmişi ile güçlü olur. Ne 13 martı unutacağız ne de Mustafa Kemal Atatürk'ü . Çok teşekkürler Eşref Bey. Zevke takip ediyoruz.