Kocaeli Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr.Ali Poyraz Gürson Menemen Haber’e konuştu: Türkiye’nin çağı yakalamasında İzmir model olmalıdır.
Eşref Özdemir / Menemen Haber - 2014 yılında yazdığı Büyük Güçlerin Suriye Planı kitabıyla Suriye’de bugün yaşananları öngören, 2019 yılında Salih Gamsız ile birlikte yayınladığı Büyük Güçlerin İran Planı kitabıyla da İran’ı işaret eden Prof.Dr.Ali Poyraz Gürson Menemen Haber ile mülakat gerçekleştirdi. Bu bölgenin çocuğu olan ve geçmişiyle de bu topraklara bağlı olan Prof. Gürson ilginç ve farklı görüşleriyle gerek dünyada gerekse ülkemizde yaşanan değişiklikleri İzmir ekseninde değerlendirdi.
Soru: Hocam İzmir’le ilgili bağlantınız nedir?
Prof.Gürson: Çocukluğum İzmir’de geçti. Çocukluk anılarım hep buralarla ilgilidir. Bu bölgenin ovasını, köyünü, merkezini, şehir yaşamını da bilirim. Doktora çalışmamı da Ege Üniversitesinde tamamladım. Annem, babam, kardeşim hala burada yaşıyor. Sık sık geldiğim İzmir benim için hep önemli olmuştur olmaya da devam etmektedir. Kendimi bir İzmir dostu olarak tanımlıyorum.
Soru: Hocam kısaca mesleki geçmişinizden bahsedebilir misiniz?
Prof.Gürson: İlk, orta ve lise eğitimimi Karşıyaka’da tamamladım. 1984 yılında Kara Harp Okulu’na girdim. 1988’de mezun oldum. Topçu subayı olarak Türkiye’nin değişik bölgelerinde ve sınır ötesinde görev yaptım. Politik açıdan da sıcak ve hareketli günlerdi. Görevimi sürdürürken bir yandan da Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesini bitirdim. Eğitimime devam ettim. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Balkanlar Ortadoğu ve Asya Gelişmeleri konulu yükseklisansımı da 1999 yılında tamamladım. Binbaşı rütbesinde iken askerlikte, sahada öğrendiklerimi akademik alanda dile getirmeye karar verdim. Özelde bir binbaşısınız ama yaşadıklarınızın değerlendirmesini mutlaka yapıyorsunuz. Mesela Kuzey Irak’ta harekattasınız elbette “niye buradayım” sorusunu kendinize soruyorsunuz. Her ne kadar coğrafya kaderinizde olsa bu sizin zihni sorgulama ve analizler yapmanıza engel değil. İşte bu düşüncelerle Silahlı Kuvvetlerdeki görevimden ayrıldım. 2004 yılında Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde markalaşma üzerine çalışarak doktoramı tamamladım. Siyasi tarih, uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi her zaman çalışmalarımda önemli yer tuttu. 2008 yılında Atılım Üniversitesinde ders vermeye başladım, 2015 yılında Nişantaşı Üniversitesinde iken Üniversitelerarası Kurulun eser ve sözlü sınavlarını geçerek Siyaset Bilimi alanında Doçent oldum. Bu yıl ise siyasi tarih alanında profesörlüğüm onaylandı. Halen Kocaeli Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapıyorum. İtalya’da Trento Üniversitesinde on yılı aşkındır öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Hatta yakın çalışma arkadaşım Prof.Renato Trancon yakın zamanda o bölgenin eğitim bakanı oldu. Mesleki geçmişimi askerlik, akademi ve yurtdışı olarak üç farklı alanda yürüttüm diyebilirim.
Soru: Sayın Hocam kamuoyu sizi Suriye’de yaşanacakları bilen adam olarak tanıyor. Kısaca bahsedebilir misiniz?
Prof.Gürson: Biraz önce anlattım. Askerlik geçmişinden dolayı sahayı da iyi okuyabiliyorsunuz. Arap dünyasında ilk hareketlenmeler başladığında (Arap Baharı) bu hareketin oldukça baskıcı bir yönetim altında olan Suriye’ye sirayet edeceğini hiç kimse tahmin etmemişti. Halbuki Suriye tarihi boyunca hem ABD, hem Rusya, hem Türkiye, hem Arap Dünyası hem de AB tarafından asla gözardı edilen bir ülke olmamıştır. Suriye büyük güçlerin Akdeniz politikasının bir parçasıdır, Suriye Şam’dır. Haçlı seferlerinin geçiş yoludur, Yavuz Sultan Selim’in fetih girizgahıdır. Mustafa Kemal’in Hatay politikasıdır. Nasır’ın Birleşik Arap Cumhuriyetidir, Golan tepesidir, İsrail’in bekasıdır. Kaldı ki günümüzde doğal kaynaklara da sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Nasıl önemsemezsiniz? İşte bu değerlendirmelerle Suriye’ye incelemeye başladım. Okudukça, derine indikçe Suriye’nin büyük stratejinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu ortaya çıkarttım. Arap Baharının Suriye’de etkili olacağı kaçınılmazdı. İşte bu değerlendirmelerimi Büyük Güçlerin Suriye Planı kitabımda kamuoyu ve okuyucularımla paylaştım. Kitap İtalyancaya ve Rusçaya çevrildi. Konuyla ilgili değişik ülkelerde çalışmalara davet edildim, fikirlerimi paylaştım. Evet, maalesef sonuçları acı da olsa kitabımda ne öngördüysem bir bir, günbegün yaşandı Suriye’de.
Soru: Şimdi İran’ı işaret ediyorsunuz.
Prof.Gürson: Evet ama İran’a farklı bir perspektiften bakmak lazım. İran bir Arap ülkesi değil, coğrafyası farklı. Kadim medeniyetlere evsahipliği yapmış bir ülke. Şu anda ABD tarafından baş düşman olarak görülüyor desem abartmış olmam. Yıllardır uygulanan bir ekonomik ambargo var. İran kaşınabilir etnik kırılganlığı olan bir ülke. Ülkemizin dış politikasında ve güvenlik stratejisinde de çok dikkatle takip edilmesi gereken bir ülke. Tarih kitaplarımızda 1639 Kasrı Şirin Anlaşmasıyla aramızdaki sorunlar halledilmiş, herşey bitmiş gibi okuyoruz ama Türkiye-İran ilişkisi hiç bitmedi aksine yoğunlaşarak devam ediyor. İran’da birtakım hareketlenmeler öngörüyorum. Ancak dış politikada da pandemi sürecinde ister istemez bir duraklama yaşanıyor. Her ülke kendi derdiyle uğraşıyor. Öngörü derken illa ki savaş gelmesin aklınıza, Doç.Dr.Suat Begeç’le birlikte yeni yayınladık Yeni Konsept Savaş kitabını; hibrid, siber, terör, vekalet, ekonomik savaşlar yaşanıyor günümüzde. Herkes bu konularda bilgi sahibi olmalı.
Soru: Hocam İzmir’e dönelim yeniden. Size göre İzmir Türkiye için nedir?
Prof.Gürson: Çok klasik bir deyişle “İzmir Türkiye’nin Batıya, dünyaya açılan penceresidir, yüzüdür” diyebiliriz. Hatırlayın çocukluk, gençlik dönemlerimizde İzmir Fuarı vardı. Dünyada neler olup bitiyor biz ülkece fuardan öğrenirdik. Tabi ki şartlar şimdi çok değişti. Bu değişen koşullarda İzmir’in yeniden önem kazanmaya başladığını görüyorum. Burada bir İzmirli kavramı var. Boyoz, gevrek yiyen İzmirli değil bu (gülerek), İzmirli çağdaş yaşam tarzını benimsemiş, iyi eğitimli, ifade özgürlüğünü kullanan, demokratik yaşamı içselleştirmiş kişi demek. Coğrafyası bunu dikte ediyor. Herodot “en güzel iklimlere geldiler, en güzel ülkelerde yaşadılar” diyor bu bölge halkı için. İyonya, Helen medeniyeti bu topraklarda ortaya çıktı. Homeros Bornovalıdır. Bergama Krallığı bu bölgedeydi. Foça bilinen bir Ceneviz ticaret kolonisiydi. Para dünyada ilk kez bu bölgede Sardes’de Lidyalılar tarafından bulundu kullanıldı. Sardes dediğimiz şurası hemen, Manisa’nın Salihli’si. İskender, Romalılar geldi geçti buralardan. Efes’i hepimiz gidip görmüşüzdür. Osmanlıda da durum farklı değildi. Hep konuşuruz, kapitülasyonlar aslında denizaşırı ticaretin yoğun olduğu bu bölgeye ilişkin gümrük uygulamalarıdır. Bir levanten geleneği vardır İzmir’de. Fransız, İtalyan gelip yerleşip ticaret yapmıştır İzmir’den. Hala köklü levanten aileleri bu ilişkiyi sürdürmektedir. Müthiş bir kültürel zenginliğin üzerinde olduğumuzun farkında mısınız? Hep aklıma gelmiştir. İzmir’deki bir üniversitemiz “Ege ve İzmir Araştırmaları Merkezi” kursa, her yönüyle incelesek bu coğrafyayı ve kültürü. Türkiye’nin İzmir’den öğreneceği çok şey var. Türkiye’nin çağı yakalamasında İzmir model olmalıdır. Markalaşmalıdır. Doktora çalışmam da İstanbul’un marka değeri ile ilgiliydi. İtalya’da yaptığım çalışmalardan bahsetmiştim. Landscape Design Center var, birlikte çalışıyoruz. Alp vadisini, Sicilyayı, Toskana vadisini marka çalışmalarını yapıyoruz. Kamboçya, Vietnam başvurdu bizi de markalaştırın diye. Yoğun turist çekiyor bu bölgeler. Ben İzmir’in markalaşması için elimden geleni yaparım. Belediye, üniversiteler talep etsinler bir araya gelelim yapalım. Sayın Tunç Soyer’in bir vizyonu var; Akdeniz kentleri birliği diyor. Barcelona, Marsilya, Lazkiye, Pire, Napoli, İzmir… Müthiş bir açılım, heyecan verici. Bir ticaret ağı, turizm ağı, eğitim ve kültür ağı düşünün. Üniversitelerin işbirliğini düşünün. Malumunuz şu sıralar Akdeniz’de politik gerginlik en üst seviyede, savaş tamtamları çalıyor, donanmalar teyakkuzda, böyle ağlar olsaydı inanın bölge ülkeleriyle birbirimizi daha iyi dinlerdik, sorunlara daha makul çözümler arardık. Eski bir asker, bir siyasi tarih profesörü olarak söylüyorum bunları. Bu bölgede barış ve huzurun teminatı ticari ilişkilerin yoğunluğudur. Tarihte böyleydi, gelecekte de böyle olacaktır.
Soru: Sayın Gürson son olarak Menemen ile ilgili de görüşlerinizi almak istiyoruz.
Prof.Gürson: Menemen İzmir’in kuzey aksının en önemli merkezidir. Verimli tarım alanlarıyla, üretim alanlarıyla, fabrikalarıyla, organize sanayi bölgeleriyle yüksek bir ticari potansiyele sahiptir. Menemen İzmir’e çok yakın olmanın avantajlarını kullanmaktadır. Otoyollar ile bu yakınlık pekişmiştir. Yoğun göç alması bir sorundur, buna çözüm bulunmalıdır. Tarım alanlarından yerleşim alanı yaratılmasını doğru bulmuyorum. Gediz havzası diyorum; Aliağa, İzmir, Menemen, Manisa için entegre tarım, sanayi, ticaret, eğitim ve turizm politikaları geliştirilmelidir. Birini diğerinden ayrık tutamayız. Menemen bugün 200 bine yaklaşan nüfusu ile çoğu ilimizden daha fazla nüfusa sahiptir. Bu potansiyelin zenginlik üretmesi kaçınılmazdır. Esnafıyla, çiftçisiyle, memuruyla, akademisyeniyle organize olmayı becerebilmeliyiz. Bu vesileyle Menemenli hemşerilerime de selamlarımı sunuyorum. Sesimi Menemenlilere duyurduğunuz için Menemen Habere teşekkür ediyorum.
İzmirin önemi iyice anlaşılmaya başlandı. Hoca güzel şeyler söylemiş.
???????? Hocam vefa borcunu ödemek istiyor, el ele verelim diyor. Çok çarpıcı gözlemleri var. Teşekkürler.